İlhami Algör… Evet, evet, Fakat Müzeyyen, Derin Bir Tutku’nun yazarı! Hatırladınız mı? Üç kuşağın kalbine kazınan, aşkın en kırık ve en büyülü halini anlatan o roman… Okumayanlar bile filminden tanıyor Müzeyyen’i. Şimdi ise Hollanda’da sahnelenmesi için görüşmeler yapılıyor. Ama Algör yalnızca Müzeyyen’in yazarı değil. Onu keşfedenler için her romanı, farklı bir dünya, farklı bir dil.
Algör, sistemin ve hâkim edebiyat anlayışının dışında duran bir yazar. Popüler anlatılara yaslanmaz, bilindik kalıplardan uzak durur. Hikâyeleri, okuyucusunu konfor alanından çıkarır; zamanı ve mekânı bükerek yeniden kurar. İletişim Yayımları’ndan yayımlanan Jül Vern Seyahat Acentesi de klasik bir macera romanı değil, aksine yerleşik anlatıyı ters yüz eden, gölgede kalmış hikâyeleri öne çıkaran bir metin. Bu kez, Jules Verne’in idealize ettiği sömürgecilik çağını sorguluyor. Seksen Günde Devrialem’in Phileas Fogg’u üzerinden, anlatının kimleri kapsayıp kimleri dışladığını soruyor. Erkeklerin hüküm sürdüğü bir dünyada sesi bastırılan kadınları sahneye çıkarıyor: Nellie Bly, Jessie White Mario ve daha niceleri...
T24 ofisinde buluştuk. Jül Vern Seyahat Acentesi üzerinden 19. yüzyılın güçlü kadınlarını, Jules Verne edebiyatını, emperyalizmle hesaplaşan yanlarını ve görmezden gelinen detayları konuştuk. Sohbetimiz, Algör’ün yazarlık serüveninden obsesyonlarına, aidiyet meselesinden zamanın izlerine kadar uzandı. Ama asıl merak ettiğim şu: Müzeyyen’i yaratan adam kim? Dünyayı nasıl görüyor? Hikâyeler, onun gözünde nasıl şekilleniyor? Kaçamak yanıtlar, zekice sorunun etrafında dolanmalar… Algör’ü yakalamak kolay olmadı ama yine de pes etmedim.
Algör, sistemin ve hâkim edebiyat anlayışının dışında duran bir yazar. Popüler anlatılara yaslanmaz, bilindik kalıplardan uzak durur. Hikâyeleri, okuyucusunu konfor alanından çıkarır; zamanı ve mekânı bükerek yeniden kurar. İletişim Yayımları’ndan yayımlanan Jül Vern Seyahat Acentesi de klasik bir macera romanı değil, aksine yerleşik anlatıyı ters yüz eden, gölgede kalmış hikâyeleri öne çıkaran bir metin. Bu kez, Jules Verne’in idealize ettiği sömürgecilik çağını sorguluyor. Seksen Günde Devrialem’in Phileas Fogg’u üzerinden, anlatının kimleri kapsayıp kimleri dışladığını soruyor. Erkeklerin hüküm sürdüğü bir dünyada sesi bastırılan kadınları sahneye çıkarıyor: Nellie Bly, Jessie White Mario ve daha niceleri...
T24 ofisinde buluştuk. Jül Vern Seyahat Acentesi üzerinden 19. yüzyılın güçlü kadınlarını, Jules Verne edebiyatını, emperyalizmle hesaplaşan yanlarını ve görmezden gelinen detayları konuştuk. Sohbetimiz, Algör’ün yazarlık serüveninden obsesyonlarına, aidiyet meselesinden zamanın izlerine kadar uzandı. Ama asıl merak ettiğim şu: Müzeyyen’i yaratan adam kim? Dünyayı nasıl görüyor? Hikâyeler, onun gözünde nasıl şekilleniyor? Kaçamak yanıtlar, zekice sorunun etrafında dolanmalar… Algör’ü yakalamak kolay olmadı ama yine de pes etmedim.
Kategori
🦄
YaratıcılıkDöküm
00:00Hoş geldiniz.
00:01Hoş bulduk.
00:02Teşekkür ederim.
00:03Çok soru soracağım.
00:04Hazır mısınız?
00:05Hazırım.
00:06Tamam.
00:07Gerçi biraz beraber çalışmıştık ama yine de üstünden geçmek istiyordum.
00:11Buyurun.
00:12Bir sürü kitabını okudum bugüne kadar.
00:15Hepsini İlhami Algor benim için hep çok özel bir yazar.
00:19Ama tanımıyorum aslında.
00:21O yüzden de bu soruları bu çerçevede hazırlamaya çalıştım.
00:24Ayrıca son kitabından da ikinci röportajımız olacak.
00:28Onun üzerinde birkaç soru soracağım sana.
00:31Romanlarında zaman dağılır, karakterler kaybolur, mekanlar değişir.
00:36Ama hep bir orada olmayan ama hep olan vardır.
00:39Peki bu romanları yazan İlhami Algor kimdir?
00:43Zor bir soru sanırım.
00:46Kazık bir soru ama.
00:47Ben mesela soruyu alıp gidip iki gün sonra gelip cevaplasam oluyor mu?
00:50Hayır olmuyor.
00:51Şu an hesabımız lazım.
00:54Hakikaten insanın durup kendisine bir an bakması ve kendisine dışarıdan bakıp kim sorusuna cevap araması o kadar kolay bir şey değil.
01:02Bir nüfus kağıdı mesela tanımı vardır.
01:05Ama oynayalım mı biraz bu soruyla?
01:08Bir tur atalım mı etrafında?
01:09Olur.
01:10Tabii.
01:13Nüfus kağıdını bir yana bırakırsan.
01:17Yani yeryüzünde zamanda ve mekanda zamanın ve mekanın bir yerinden yaklaşmaya çalışırsan.
01:26Senin için de hepimiz için geçerli.
01:28Bir oyun olarak kabul et cevabı.
01:31Aşağı yukarı işte uzun bir zaman yayının bir evresinde ki 20. yüzyılın ortalarına denk düşüyor.
01:38Geçen yüzyıl yaratığı yani.
01:40Ama şaka değil geçen yüzyıl ben geçen yüzyılda belirlenmiş bir adamım yani.
01:45Beni çok miktarda 1955 doğumlu biri olarak ben 2000'lerden sonra hafiften hafiften biraz yeryüzünü şehri hayatı takipte biraz hızım azaldı açıkçası.
02:00Ve hissediyorum önceki yüzyıl referanslarının benim düşünüş ve hissedişimde algılarımdaki ağırlığını görüyorum.
02:08Her ne kadar sürekli insan kendini yenilemek için çaba sarf etse, takip etse, okusa, dinlese, baksa.
02:14Ama yine de temel referanslar bir yerde oluşuyor.
02:20Zaman ve mekan olarak baktığın zaman işte şeyin ekvator çizgisinin kuzeyinde işte Türkiye denilen bir coğrafyada İstanbul şehri 1900 öyle bir yerde doğmuş olmak.
02:34Çünkü bunlar yani zannediyorum ki bizim hangi zaman diliminde, hangi toplumsal koşullarda, hayatın neresinde doğmuş ve büyümüş olmamız.
02:43Galiba bizim kim olduğumuz sorusuna bizim dışımızda da cevap verme yeteneği var.
02:48Yani bunu belki herkese uygulayabiliriz.
02:51Zorluyor muyum sence?
02:54Hayır gayet güzel.
02:56Sadece biraz dolaşıyoruz etrafa.
02:58Ben dolaşırım ama.
02:59Farkındayım o yüzden soruyor.
03:01Cevabımı sorusuna alacağım ama cevabımı.
03:03Bu neden bir cevap arayış biçimi olmasın?
03:06Kim diyebilir ki ben şuyum, ben buyum diyebilir miyim?
03:10Kimse kim olduğunu söylemiyor genelde.
03:12Ne ile ilgilendiğini söylüyor sonuçta ama ben direkt kim olduğunuzu merak ediyorum.
03:17Teşekkür ediyorum ama bunun cevabını samimi söylüyorum.
03:20Gerçekten bilemem.
03:22Çünkü bu insanın dönüp kendisine bakmasına ve aşağı yukarı ben 70 yaşındayım ve 70 senenin gözünün önünden geçmesine sebep oluyor.
03:30Ben de açıkçası çocuklukta var, şimdi de var.
03:34Arada koskoca bir şey var.
03:36Yıllar var ve bunların toplamı nasıl bir şey?
03:40Ben de sorulardan kaçma yeteneği vardı.
03:43Bunu itiraf edeyim.
03:44Yani muhtemelen bir sonraki sorularda da aynı şeyleri yapabilirim.
03:49Samimi söylüyorum kimin cevabını bilemiyorum.
03:52Gerçekten bilemiyorum.
03:54Size nasıl gözüküyor?
03:57Gayet iyi gözüküyor.
03:59Bu röportaja hazırlanmadan önce bir sürü videonu falan izledim.
04:02Yani tanımak için kim olduğunu anlamak için aslında.
04:06Ve obsesifim diyorsun bir röportajında.
04:09Evet.
04:10Ve o zaman da bende klik oldu.
04:12Çünkü bu son kitabında da var mükemmellik arayışı işte o obsesyonların aslında diğer romanlarında da hissediliyor tık tık böyle.
04:22Sanki bir puzzle benim için tamamlandı gibi geldi.
04:25Seninle ilgili mesela bu seninle ilgili bir keşfimdi benim için.
04:28Tamam.
04:29Obsesiflik bizim devam edeyim mi bekleyeyim mi?
04:33Ya şeyi soracağım.
04:34Bir yazar için takıntılı olmak iyi bir şey midir?
04:37İyi bir hal midir?
04:38Ama bunun bir ucuda mükemmelliyetçilik ya vazgeçebilir mi?
04:43Nasıl bir süreç o?
04:44Onu anlamak istiyorum.
04:46Ben sadece kendi sınırlarım içinde cevap verebilirim.
04:49Tabii ki.
04:50Yine klasik anlamda sorulan kaçma yeteneği olan adam olarak.
04:53Obsesiflik kavramının senin o gözüne çarptığı sizin gözünüze çarpan noktada Vedat Ozan onun Dört Çil Kokular üzerine kitabı var.
05:05O bir numaralı obsesif.
05:06Ben iki numaralı obsesifim.
05:07O yüzden obsesifler candır diye aramızda böyle bir şey var.
05:10Ama şöyle bir şey roman karakterlerini araştırırken de ciddi bir obsese olma orada bir takıntı var ya.
05:16Ayrıntılar diyelim.
05:17Ayrıntılar.
05:18Nellie Bly mesela yani Jesse White hani bunlar.
05:21Hangi dokunun içine giriyorsan o dokunun, o hikayenin, o akışın, o sürecin içindeki birbirlerine bakışan birbirleriyle ilimti kurabileceğin detayları ararsın.
05:32Onlar çünkü aynı zamanda enerji verir.
05:34Onları seversin.
05:35Yani ayrıntılara takıntılı olduğumu kabul ederim.
05:38Çünkü bir tür dağınık duran şeylerin bir şekilde birbirleriyle ilimtilendirilebileceği zorlamadan eğer var ise bir makuliyet var ise.
05:47Ama ilimtilendirilebileceğine inanıyorum ve onun peşindeyim.
05:52O yüzden şey orada yani takıntı meselesini kabul ederim.
05:57Ayrıntıları severim ve o detayları severim.
06:00Onlar için hakikaten ne derler bir samandan, samanlıktan iğne aramak gibi öyle bir enerjim var o konuda.
06:07O takıntının enerjisini.
06:09Sadece bu yazılarında romanlarında mı geçerli?
06:11Hayatın tüm alanında da obsesif?
06:13Hayatımda küçük takıntılarım var.
06:15Mesela şöyle takıntılarım var.
06:16Küçük mü bilmiyorum.
06:17Evden çıkarken ocağı kapatmış olmanı bilmene rağmen tekrar gidip bakarsın ya.
06:23Evet.
06:24İşte ne bileyim kettle'ın fişiğini çekmiş olmana rağmen tekrar gidip bakarsın ya bunlar var.
06:28Buna benzer takıntılarım var.
06:30Başka takıntılarım da var ama onlar bu sohbetin dışında buraya girmeyelim.
06:36Mükemmelliyetçilik konusunda o konuda ben pek mükemmelliyetçi değilim.
06:44Emin misin?
06:45Size öyle gelmiş olabilir.
06:47Anlamak için çaba sarf ederim ne demek istediğinizi.
06:50Buradan çıkınca da düşünürüm.
06:52Eğer şey yapamazsam telefon açar size ne demek istediniz diye tekrar sorarım.
06:57Ama ben mükemmelliyetçilikten ürkerim.
06:59Çünkü mükemmelliyetçilik bana pek yakın gelmez.
07:04Gaz yapar demiştim.
07:05Gaz yapar.
07:06Hakikaten gaz yapar.
07:07Şimdi bakın şunu birlikte hatırlayalım mı?
07:11O cümleyi ben durup dururken birdenbire çıplak tek başına bir cümle olarak kullanmadık.
07:15Yine sorunun bir içeriğinde ben sadece spot çıkardım orada.
07:18Galiba biz o zaman Jules Verne Seyat Ajantası o kitaptan söz ediyorduk.
07:25Ve onun içinde kadın karakterlerden söz ediyorduk galiba.
07:28Neden o kadınlar diye sormuştum ben de.
07:30Ve sanıyorum mesela şey vardı orada yanlış hatırlamıyorsam Jesse White'dan söz etmiştik.
07:36İngiliz bir kadın 1800'lerin işte ortaları ya da bir yerlerinde.
07:41Ve o kadın mesela benim ona dair okumalarımdan aklımda kalan cümle.
07:47Bir İngiliz orta sınıf kadını olarak kendi yaşıtları ya da diğer kadınları oranla yüksek.
07:55Paris'e gidiyor okuyor yani.
07:57İstisnai bir unsurdu o.
07:59Bu arada ilgili bir sürü soru soracağım.
08:01Garibaldi ile tanışıyor.
08:03İtalya'nın bağımsızlığı mücadelesine inanıyor.
08:07Onun destekçisi oluyor.
08:09Orada mesela Jesse White'ın doktor olmak istiyor reddediliyor.
08:18Kadınlar olmaz tıp fakültesini almıyorlar falan.
08:21Ama kadın azimli bir kadın ve ben onun azmini sevdim.
08:24Onun direngenliğini sevdim.
08:26Onun zekasını sevdim.
08:27Onun üzerine kadınları severim.
08:31O sohbetin ya da ona benzer bir sohbetin hani kapanış.
08:35Şimdi kadın hareketi şu anda çok yüksek bir yerde.
08:39Ve ne demek çok kaş kalkabilir yani.
08:42Kadınları severim diyen bir adama bir dakika kaşlar kalkar.
08:46Bu iyi anlamda ben.
08:47Teşekkür ederim.
08:48Kadınları ben iki ablayla büyüdüm.
08:52Kadınlar arasında büyüdüm.
08:54Yani çocukken mahallede mesela oğlan çocuklarıyla top oynardım.
08:58Maç oynarsın herhangi bir oynarsın.
09:00Mutlaka biri şef olmak ister, biri iktidar olmak ister.
09:03Kavga çıkar, dövüş çıkar.
09:04Kızlarla oynadığı zaman öyle olmuyordu.
09:06Kızlar oyuna odaklıydılar.
09:08Oğlanların mutlaka oyunu araç kılıp onun üzerinden başka bir şeyin peşindeydiler.
09:12Orada tadı olmuyordu.
09:13Ben kızlarla daha çok oynuyordum.
09:15O yüzden başım belaya giriyordu.
09:16Yani kızlarla oynuyorum diye oğlanlar bulaşıyordu bazen bana.
09:19Birbirimize de girdiğimiz zamanlar da oluyordu.
09:22Bir de şimdi Türkiye'nin bu kadın cinayetleri, kadına yönelik saldırıların yoğun olduğu bir dünyada açıkçası ben kadınları severim cümlesini.
09:35Bir de taraf belirtme olarak da sanıyorum, kabul ediyorum ya da düşünüyorum.
09:40Bunu çok sık kullanmasam iyi olur.
09:42Ama ben de bunu gerçekten gururla ve güzel anlamda soracağım.
09:46Teşekkür ederim.
09:48Neden ürktüğüm açık değil mi yani?
09:51Ürkmenizi anladıktan sonra şu aşkla ilgili tarafa da geçebilirim.
09:55Tekrar sorayım mı?
09:57Aşk soruyu tekrar alabilir miyim?
09:58Nasıl bakıyorsun?
09:59Yazarken inşa ettiğin aşklar mı daha gerçek yoksa yaşadıkların mı?
10:04Şimdi gücenmezseniz aşk biraz şey oldu galiba.
10:08Biraz sakız, cırkı çıktı bu kelimenin.
10:10Olsun ama ben en güzel hikaye yazan kişiler için de sormam lazım.
10:15Aşk kelimesi yerine sevmek karşılıyor mu sizce?
10:18Yoksa aşk daha böyle havalı bir şey gibi duruyor.
10:22Sevmek diyebiliriz. Artık bu yaşlarda sevmek de diyebiliriz.
10:25Bence bu yaşlardan konuşalım.
10:28Bence açıkçası bu bir yetenek.
10:31İnsan canlısına verilmiş, bahşedilmiş bence bir yetenek.
10:36Ama iyi bir şey yani her eve lazım.
10:39Gerçi aşk evden kaçan bir şey olduğunu zannediyorum.
10:42Ama sevgi evde olabiliyor da sanki aşk evden kaçar gibi geliyor bana.
10:46Yani iddia etmiyorum. Israrcı da değilim.
10:49Evet emek istiyor biri diye bir diğeri daha kolay.
10:52Bravo. Çünkü aşk kelimesini son senelerde biraz bu popüler bir...
10:56İçi boşalttılar.
10:57Boşalttılar içini bilmem bir şekiller oldu.
11:00O yüzden oradan uzak durmak istiyorum.
11:02Bir de mesela bunu eğer şey olarak kullanmazsan ya benimsin ya toprağın havasına girersen eğer o aşk değil.
11:12O zaten hastalık.
11:13Allah kolaylık versin yani o arkadaşlara ya da kim veriyorsa.
11:16Kim bakıyorsa o işlere o kolaylık versin.
11:18O bir sakat bir durum.
11:20Şimdi yazdıklarınla gerçek hayat arasındaki meseleyi gelince onun...
11:28Yazarken tabii kimse sana bir şey söyleyemiyordu.
11:35Aslında edebi formda bir tür itiraf olabilir.
11:37Belki onu psikolojiyle ilgili birileri okusa dönüp sana bazı cümleler kurabilir.
11:42Yazdıklarındaki sen aşk, sevgi ya da benzeri duyguları burada nasıl ifade ediyorsun?
11:48Yazdıklarında nasıl canlandırıyorsun?
11:50Nasıl bir pozisyondan dile getiriyorsun?
11:52O çok iyi okurlar psikolojiler onu.
11:55Ama biraz sanki bunlar birbiri...
11:57Hani bir bedenin gölgesi olur gibi bir şey.
12:01Yani hani real hayat beden yazdıkların adeta bir tür gölge.
12:07İyi bir benzetme değil.
12:09Yani birbirlerinden hem ayrılar hem de aslında ayrı değiller gibi bir şey.
12:14Yani yazdığınla yaşadığın arasında birebir ilişki olmak zorunda değil.
12:21Ama ufak da olsa bir şeyler var değil mi?
12:24Vardır canım vardır.
12:25Kişinin kendinden.
12:26Doğru söylüyorsunuz vardır.
12:28Yavaş yavaş öğrenirsin.
12:29Peki ilk yazarlıktan bugüne kadar çok şey değişti mi yazın dilinde, tarzında, düşünce tarzında?
12:35İşte aşktan sevgiye geçilen bu dönemde.
12:38Teknik olarak değişti.
12:40Karakter ana yapıda çok ciddi bir değişiklik yok.
12:44Ama teknik değişiyor.
12:46Yani nasıl söyleyeyim sana, size affedersiniz.
12:54Mesela ben tekrar...
12:57Şimdi yeni bir Müzeyyen yazamam.
12:59Enteresan onu soracaktım iyi oldu.
13:02Yeni bir Müzeyyen yazamam.
13:04Neden?
13:06Eğer tekrar benzer bir şeye girersem eğer.
13:11Yani bir adam terk edilmiş bir adam.
13:14Mesela Müzeyyen'in devamı olsa atıyorum.
13:16Müzeyyen'in devamı olmaz.
13:21Ama şimdi zaten zaman geçiyor.
13:2330 yıl geçti bu arada.
13:2530 yıl geçti.
13:26Geçti evet.
13:27Siz olgunlaşıyorsunuz.
13:29Düşünce sisteminiz değişiyor.
13:31Enerjiniz değişiyor.
13:32Meselelere bakışınız değişiyor.
13:35Ve biraz daha hamuru daha ince açmayı öğreniyorsunuz.
13:42Biraz daha dokulara daha nüfuz etmeyi öğreniyorsunuz.
13:45Örüntüyle alakalı yokuş aşağı yuvarlanan bir şey olduğunu varsayalım.
13:51Bir roller coaster gibi olduğunu varsayalım Müzeyyen'i.
13:54Şimdi ona benzer bir şey.
13:56Daha yavaş, daha sakin, daha ayrıntılarda.
14:00İnsan insana ait şeylerin biraz daha minik minik işlediği bir şey olabilir.
14:06İşlendiği bir şey olabilir zannediyorum.
14:10Ben kendi adımı söyleyebilir miyim?
14:12Mesela bütün romanlarını okumuş olarak erkek karakterler üzerinden baktığım zaman
14:19senin daha yumuşadığını ve daha kadın bakış açısının yükseldiğini hissediyorum.
14:24Doğru söylüyorsun.
14:25Mesela orada ciddi bir değişim var aslında.
14:28Doğru söylüyorsun. Bunu duydum daha.
14:30Belki biraz daha çok değil. Yanlış anlamayın sakın.
14:34Yanlış anlayayım bakayım ben.
14:36Yanlış anlayın. Çünkü kaba biterim kullanacağım.
14:39O şövenist tavır gittik çok az da olsa olağan bir şövenist tavır.
14:43Gittikçe azaldı ve şu an tam kıvamda aslında.
14:46Daha kadıncı, daha güçlü bir bakış açısı bence.
14:50Ne güzel şeyler söylüyorsun.
14:52Aydın'ın insanın özgürlüğüne çizdiği sınırdır diyor Gündüz Bey.
14:55Sizin karakterlerinize de aidiyetle savaşıyor.
15:00Hatta bazen aidiyetsizliğe bile ait olan bazı karakterler oluyor.
15:05Sizce hiç aidiyet duymamak da bir aidiyet biçimi midir?
15:09O köksüzleşme hakkında ne düşünüyorsunuz?
15:12Köksüzleşme bir kenarda dursun.
15:14Aidiyetsizliğin aidiyet olma meselesi.
15:17Bu mümkün olabilir gibi geliyor bana.
15:21Şimdi bakın ben İstanbul'da doğdum büyüdüm.
15:26İşte o tarihi yarımadanın içinde doğdum büyüdüm.
15:31Bir mahalle dokusu içinde doğdum büyüdüm.
15:33Ailem Erzincan Dersim Kırması'yım ben.
15:36Yani bende hem şehirli bir çocuk olmanın, bu şehirde büyümüş olmanın bir şeyi var.
15:42Beni belirleyen tarafları var.
15:45Bir de aileden gelen bir şey var.
15:49Oradan bir kanal daha var.
15:51Bir manada ben aslında bir tür melezim.
15:53Artı iyi kötü aynı zamanda da bir abartılı gelebilir ama bir gezegen evladı olma hissi var.
16:02Yani dünyalı olma hissi de var açıkçası.
16:06O yüzden bu üç faktörün bir bileşkesi var gibi geliyor.
16:11Şimdi bir basklı ya da bir İrlandalı mesela dese ki ben dünya vatandaşıyım.
16:17Veya bir Kürt dese dövebilirler.
16:19Şaka olarak kabul edin bunu.
16:21Bir dakika sen ne diyorsun dinleyebilir.
16:24O yüzden kimlikler meselesi.
16:28Bizim gençliğimizde kimlikler bu kadar güçlü değildi.
16:32Kimlik tartışmaları bu kadar genç güçlü değildi.
16:35Aslında son 20 yıldır bu kadar güçlü sanki.
16:37Daha ziyade o zaman ortalıkta dolaşan kavramlar neydi işte?
16:41Sosyalizm, kapitalizm.
16:43Daha sınıfsal terminoloji ağırlıklı bir yeryüze okuması veya sohbetleri vardı.
16:49Son senelerde kimlik meselesi öne çıktı.
16:52Onu ben artı ya da eksi değerlendirecek şey de görmüyorum kendimi.
16:56Ama vaziyet böyle.
16:59Biraz aidiyetlerin hakikaten sizin ona sarılış biçiminizle alakalı olarak onu sizinle tutsak etme ihtimali var.
17:09Yani hani koyu, koyu derler bir şeyin koyusu olmak.
17:14O kişisel tercihtir.
17:16O kendini öyle hissediyorsa, öyle mutlu oluyorsa öyle olsun.
17:19Ben ona bir şey demem, karışmam da açıkçası.
17:22Ama ben şöyle bir laf vardı çok eskiden bir aklımda kalmış.
17:27Kuyunun dibindeki kurbağa gökyüzünün genişliğini, gökyüzüne dair tasavvuru kuyunun çeperinden gördüğüyle sınırlıdır.
17:36Aidiyetlerin koyu versiyonlarında dibine düştüğü zaman biraz yeryüzünü algılarken sınırlı algılama ihtimalin var.
17:45Çünkü neticede hakikaten ki ilk başlarda hani kim, ilhami kim dediğim zaman, zaman ve mekan diyorduk ya.
17:52Kaç, 3 milyar mı yeryüzünde?
17:543 milyar da bir tanesin.
17:55Hadi senin gibi diyelim ki 10 milyon var ya da 5 milyon var ya da 450 bin tane var.
18:00Yani ne söylediğimi şu anda çok bilerek söylemiyorum ama bir şeyin etrafında dolaştığımı hissediyorum.
18:06Çıkacak.
18:08Biraz da aidiyetin dışına çıkabilme şansı bulmakla alakalı bir şey var.
18:13O yüzden herhangi bir aidiyetin içinde koyu bir şekilde var olan ve kendini aidiyetle sınırlamış olana itiraz etmiyor.
18:20Ona bir şey söylemem diye.
18:22Orada mutluysa okey.
18:23Eğer imkanları olursa, yeryüzünün başka rüzgarları ona değerse belki o da kendini daha farklı bir şekilde izah edebilir ya da daha farklı hissedebilir.
18:33Benim şansım vardı bir manada ya.
18:35Melezlik, ben melezliğe güvenirim.
18:38Melezlik bana iyi bir şey gibi gelir yani.
18:40Çünkü ne o, ne o olursun.
18:41Hem o, hem o olursun.
18:42Daha zengin bir durum gibi geliyor.
18:45Doğru, kesinlikle.
18:46Romanlarındaki karakterler bazen kendi seslerini, iç seslerini duymak için derin monologlara dalıyor.
18:54Amaç modern insanın içsel yalnızlığını daha belirginleştirmek mi?
18:59Bazı edebiyat eleştirilerinde, kritiklerinde buna benzer ifadeler gördüm, okudum.
19:07Modern insan, yalnızlık, içe dönme, eyvallah.
19:14Amaç, onu amaçlayarak yapmazsın.
19:18Kendinden desenli kumaşlar vardır ya, o sana ait bir şeydir zaten.
19:22Sende zaten vardır.
19:24Malzeme odur, mal odur.
19:25Sen osundur bir manada.
19:27Bak bu şeyle de alakalı.
19:29Obsesiflik ve takıntı meselesi vardır.
19:32Bir an, bir anın içinde mesela bir an daha vardır.
19:38Yani herhangi bir sürecin içinde konuşurken, eğlerken, düşünürken ne yaparsan yap,
19:44yaptığın, eylediğinin yanı sıra zihnin ya da iç sistemlerin sana bir ses daha verir.
19:51Ya bir not düşer, ya mı acaba der.
19:54Yani mutlaka bir yaşadığın anına, o an içinde bakan bir sistemin vardır.
20:02İkinci bir kamera gibidir adeta ya da ses kayıt gibisidir.
20:06Mutlaka sistem neyse o, sistemin içinde yaşadığın ana paralel bakan bir an daha var.
20:15O yüzden o iç ses yazıda daha kolay çıkıyor, gündelik ayakta çıkmaz.
20:20Yani gündelik ayakta ben şimdi burada iç sesimi seslendiremem, bu esnada kafamdan geçen.
20:24Ama yazarken tabii ki zamanı sen kontrol ediyorsun.
20:27Yazmanın büyüsü de burada olabilir.
20:29Bunu bir amaç olarak yapmadığımı söylemek istiyorum.
20:31Bunu amaçlayarak yapmazsın.
20:33Yani bir dakika şimdi modern insanın iç dünyası yalnızlık, iç ses yapayım demezsin biliyorsun.
20:39Biliyorsunuz, affedersiniz.
20:41Lütfen sen değil misin?
20:42Çok özür dilerim.
20:43Rica edeceğim.
20:44O kendiliğinden olan bir şey yani.
20:47Sende mevcut bir şey çıkıyor.
20:49Senin düşünüş biçiminden, ifade biçiminden, anlatımla alakalı şeylerin tercihlerinden.
20:55Kitabı okurken o içsel monologlar aslında hepimizin de bir anlamda sesi olabiliyor.
21:00Okuyucuya da hitap ediyor orada.
21:02Galiba öyle bir şey var.
21:04Yani zaten belki benim içselleştirmem ve bu romanlarla derinleşmemin sebebi bence o diye düşünüyorum.
21:12Aslında hepimizin iç sesi var.
21:14Tabii hepimiz kendimiz de bilmiyoruz.
21:16Şu an bile içimizde kırk tilki bu kafamızda dönüyor yani.
21:20Peki Jules Verne geçelim birazcık.
21:22Geçelim.
21:24Jules Verne Seyahat Ajantası son kitabın.
21:27Reklamlara girer.
21:28Böyle gerçek bir firma var.
21:30Öyle mi?
21:32Ama onlar tabii tam onlara araya başka İngilizce kelimeler ekliyorlar işte.
21:37Biz kitabımızdan, iletişim yayınlarından çıkan kitabından bahsediyoruz.
21:42Ben kitabı çok sevdim.
21:44Burada bir ince ince örülmüş bir ağ gibi birbirine bağlı karakterler var, zamanlar var, anlatılar var.
21:50Bu ağı örerken bu ağ terimi de senin yine başka bir röportajından aldığın bir terimde orada.
21:57Burada hep böyle ipin ucunu kaçırdığın ya da kaybettiğin, tekrarsın, düğümlendiğin ya da vazgeçtiğin anlar vardır mutlaka.
22:06Bizimle paylaşır mısın o yazma sürecini?
22:08Çünkü derya deniz ve senin tanımında dağınık gibi gözüken ama aslında hiç de dağınık olmayan.
22:16Peki yine kendi bildiğim yoldan gidebilir miyim?
22:19Aynen.
22:20Neticede soruya cevap vermemiş olabilirim.
22:22O sorun yok.
22:24Dinleyicilerimiz anlayacaktır.
22:26Peki şimdi Jules Verne Seyahat Ajentisi 1872 senesinde Jules Verne'nin 80 günde devri alem kitabı birinci veri.
22:34İşte bir yolculuk, bir tur.
22:36Eş zamanlı olarak 17 sene sonra Nellie Bly adlı Amerikalı bir gazeteci kadın bu yolculuğun peşine düşüyor.
22:47Bu arada Nellie Bly'i bir kısacık açıklar mısın kim olduğuna dair bilmeyenler?
22:52Nellie Bly Amerika'da önce bir kasabada daha 16 yaşlarındayken bir kasabanın bölge yerel gazetesindeki yazıların kadını sadece ev işi, mutfak ve benzeri bir yere sıkıştıran bir takım yazılar.
23:13Editöre bir yazı yazıyor eleştiriyor bu tavrı ne bu diyor yani.
23:17Editörün de hoşuna gidiyor o yerel gazeteye bunu işe alıyor haftada 5 dolar mı ne para veriyor onu başlıyor.
23:23Sonra Meksika'ya gidiyor annesiyle beraber Meksika hakkında yazıyor ama Meksika o arada kaynıyor yani.
23:28O Zapata'lar.
23:30Cesur bir kadın.
23:31Kaynıyor ve orada başına iş geleceğini düşünüyor.
23:33Tekrar Amerika'ya geri dönüyor.
23:35Sonra ailevi beseller oluyor ve neticede şeye gidiyor, New York'a gidiyor.
23:39Orada Pulitzer'in sahibi olduğu New York World müydü gazetenin adını hatırlamıyorum.
23:43Bir gazeteye kapağı atıyor ve o yıllarda da şey çok moda, dünyayı dolaşmak meselesi hala geçerli.
23:51Kim daha hızlı dolaşıyor kim daha süreyi azaltacak böyle bir ciddi bir mevzu yani.
23:57Yapay zeka şimdi nasıl insanları meşgul ediyorsa o zaman da dünyanın etrafını dolaşmakla alakalı bütün şeyler meşgul ediyor insanları.
24:05Ve Neli Bilay diyor ki ben bu yolculuğu Jules Verne'nin 1872'de yaptığı ve kitaplaştırdığı bu yolculuğu 17 sene sonra yapıyor.
24:13Şey diyor ben bunu yapmak istiyorum.
24:16Ona diyorlar ki sen kadınsın işte tek başına gidemezsin.
24:19Yanına çok çanta alırsın şöyle olur böyle olur.
24:22Bunu da kafası atıyor tek başına yapıyormuş.
24:24Bir valizden az önce çıkıyor yola ve gidiyor Fransa'ya gidiyor.
24:28Jules Verne'le görüşüyor.
24:30İşte ben yolculuğunuzu yapacağım hayırlı olsun uğurlu olsun sohbet muhabbet derken.
24:34İşte o yolculuk Kuzeybatı'dan o Mars'ın Avrupa tarafından o kaleist ya da kale nasıl telaffuz ediyorsa o ayaktan başlıyor.
24:43Birincisiye kadar diyor sonra devam ediyor gidiyor.
24:46Soru neydi ben unuttum.
24:49Aynen bu şekilde ipin ucunu kaybettiğin, unuttuğun bazen de serbest bıraktığın zamanlar var mı?
24:55İki tane metin var.
24:56Bir tanesi orijinal 80 günde devralım.
24:59Bir tanesi de 17 sene sonra Nellie Bly'in o yolculuğu bir yere kadar bir yerden sonra turistik yazılara dönüşüyor.
25:05Nellie Bly'i takibi bırakıyor yani birebir takip etmiyor yani.
25:08İki tane metin var.
25:11Bu iki metin bana anlamlı geldi.
25:15Sadece tek başına şeyle uğraşamazsın Jules Verne'le ama birinin masa başında yazdığı diğerinin de fiziksel olarak.
25:21Hani çölün sıcağını ya da işte oranın şeyini hisseden, orada bulunan o insanları, yerel insanları gören bir Nellie Bly'in metinleri sahaya dokunuyor.
25:32Temas var orada.
25:34Birinin masa başında ve haritalarla yazılmış bir şey.
25:37Şimdi elimizde iki tane çamaşır ipi var.
25:41Ve takıntılar bölümünde ey tarih ya da arjitsel süreçleri içeren edebiyi formlardaki anlatılar.
25:50Neden acaba yeryüzünde sizinle eş zamanlı olmuş, en azından sizin o Kaleisten Birindiziye'ye inen treninizde olabilecek başka şahsiyetler de var.
26:01Yani onları acaba ben bu hikayeye dahil edebilir miyim?
26:04Yani sizi çamaşır ipi gibi kullanıp ben hem sizi hem de sizin aranıza küçük iki tane çorap, oraya bir tane bilmem ne, buraya bir mendil.
26:12Hani bunları iliştirebilir miyim?
26:14Bu detayları iliştirebilir miyim?
26:16Çünkü popüler bir ürün, popüler bir şey.
26:18Yeryüzünde milyonlarca satmış.
26:20Halen de satmaya devam eden.
26:22İnsanların çoluk çocuk herkesin okuyup büyüdüğü bir şeyin içinde.
26:25Jules Verne.
26:26Öyle bir şeyi eğer bir suistimal ise tamam.
26:29Sorumluluğum neyse kabul ederim.
26:32Fakat mesela az önce sözünü ettiğimiz Garibaldi'nin yanında savaşan o kadın, İngiliz kadın.
26:40Jesse White.
26:41Jesse White gibi bir kadın veya ona benzer diğer kadın.
26:44Bu arada 19. yüzyılda ne yüce yürekli ve cesur kadınlar ve hiç ortaya çıkmayan kadınlar var.
26:51İşte bak o motivasyon beni oraya itti.
26:53Yani bunların görünmesini istedim.
26:55Bunların görülür olmasını istedim açıkçası.
26:57Ve ayrıntıları sevmek meselesi.
27:03Peki bu Jules Verne hepimizin çocuklukta büyüdüğü Jules Verne'i böyle yücelttiğimiz bir taraf var.
27:09Gerçek Jules Verne severler ya da Jules Verne fanları sana bu kitapla ilgili bir yorum yaptılar mı?
27:16Henüz kimseden şey almadım.
27:19Ama sezgisel seviyede Jules Verne'e toz kondurmama eğilimini gördüm.
27:25Değil mi?
27:26Onu gördüm yani.
27:27Çünkü Jules Verne'in eserleri ikiye ayrılıyor.
27:30Önce emperyalist maceraların romantize edildiği dönem.
27:34Sonra düşünüyor taşınıyor.
27:36Bence artık daha mantıklı bir duruma geliyor.
27:39Ve bunun eleştirildiği daha bir karanlık dönemi var hayatında.
27:44Sence Jules Verne bir noktada kendi yazdıklarından pişman olmuş mudur?
27:48Pişman olup olmadığını bilemiyorum.
27:51Yani kendi araştırmaların, önsezlerin doğrultusunda sonra.
27:55Pişman olmaya vakti olup olmadığını da bilmiyorum.
27:58Çünkü mesela bu söylediğin ne dair?
28:01Bu söylediğinize dair.
28:02En belirgin işaret onun 20. yüzyılda Paris diye bir şey vardı.
28:08Bir romanı vardı.
28:10O romanı editörü bu olmaz dedi.
28:12Senin bu toplam imajına zarar veriyor.
28:15Bu senin piyasadaki yaygınlığına zarar verir.
28:18Çünkü bir sanayi çağ destancısı olarak millet kapılarını açmış sana herkes.
28:23Şimdi birdenbire sen böyle ters köşe bu medeniyetinin sonunun olmadığını yani
28:29bu işlerin afedersiniz bip'e saracağını böyle bir şey olmaz dedi editörü.
28:35Editörüyle tartıştılar.
28:37Zaten ondan sonra işgileri de pek parlak.
28:39Kasaya kilitledi.
28:40Öldükten sonra oğlunun galiba ilgisiyle o tekrar hayata döndü o sansürlenen şey.
28:47Orada pişmanlık bilemiyorum.
28:49Bilemiyorum ama insan bir kitabı yazdığı bir kitabı kasaya kilitleyip de ölümünden sonra...
28:55Yani kasaya onu sordum mesela ben merak ettim.
28:58Benim merak ettiğim acaba kasaya sadece romanını mı kilitlersin yoksa sana ait bir şeyi de oraya kilitler misin?
29:06Yani mesela o anı unutabilir misin?
29:08O an sende kalır.
29:09O pişmanlık olarak geri döner mi?
29:11Dönmez mi?
29:12Onu bilmiyorum.
29:16Bir şey de var.
29:17Doğrudan sorunun cevabı değil de sorunun girizgahında hissettiğim bir şey var.
29:21Ek olarak kabul edin bunu lütfen.
29:23İngilizlere kafayı takık aslında.
29:26Ciddi bir ama kıtanın yani Avrupa'nın özellikle Fransızların o dönemde İngilizlerle bir meselesi var.
29:33Yani ta Napolyon'dan hatta belki öncesinden başlamış ve devam eden bir şey var.
29:40İngilizlere böyle hafif hafif böyle bir burun çimdikleyen bir şey var yani İngilizlerle alakalı bir taraf.
29:47Bir gıcıklığı var orada.
29:48Var ama tabii ki dönemin şeyi var ya yani dönem yeryüzünde teknolojik gelişmelerden ümit var.
29:59Bizim yapay zeka ile ilişkimize benzeyen bir bu bize acaba ne getirecek endişesini yalnızca bu bize iyi şeyler de getirecek pozisyonu var.
30:06Ama bir süre sonra aslında o başlangıçta yandaş olduğu yani bu teknolojik gelişmeler hepimizin öyle olmadığını,
30:17değirmenin suyunun nereden geldiğini, bunun maliyetinin kimin sırtına başka kültürlerin ya da diğerlerinin sırtına bindiğini fark ettikten sonra meseleye bakışı değişiyor.
30:26Zaten uyanışını görüyoruz yani ama zor bir durum tabii onun için.
30:32Yine güzel dağıttım mı?
30:33Çok.
30:34Teşekkür ederim.
30:35Teşekkür ederim.
30:36Peki sevdiğim kadınlardan Neli Bula'ya tekrar geliyoruz.
30:40Ben de onu çok seviyordum bu arada yani genç işte çocuklukla gençlik arasında.
30:47O hikayesi çok enteresan gelmişti özellikle Akıl Hastanesi'ndeki ya istersen biraz onlardan bahsedelim.
30:55Akıl Hastanesi'nin yatması, bunu gözlemlerini yazması tam bir gazetecilik örneği yani.
31:02İlk başına Jules Verne'e inat 80 günde dünyayı dolaşması.
31:06Neli Bula'ya geri mi dönelim?
31:08Nasıl?
31:09Özetle Neli Bula'ya.
31:10Evet evet.
31:11Buyurun.
31:12Neli Bula'yla onu soracağım.
31:13Neli Bula'yla yolların nasıl kesişti?
31:14O metinleri nasıl okudun?
31:16Oraları biraz anlatsana.
31:18Tabii.
31:19Şimdi ben Neli Bula'yla nasıl buluştuğumuzu ilk hatırlamıyorum ama bir şekilde Jules Verne'e kafayı taktığım zaman eğer ben Neli Bula'yı metnini bulmasaydım ve o metin halka açık olmasaydı.
31:29Nerede buldun bunu?
31:30İngilizce bir metin.
31:31Şey var internet arşiv diye bir site var ve orada onun şeyi var.
31:37Bütün bu yazdıklarının yolculuğa dair yazdığı metin orada yüklü İngilizce bir metin.
31:45Sağ olsun dipel ya da dipıl veya dipel diye telaffuz ettikleri…
31:52Ne güzel çeviriyor değil mi?
31:54Evet ben ona tabii para istiyor senden.
31:57Para istemezsen günde sana işte şu kadar çevirebilirsin diyor.
32:00Ben de her gün bir parça, her gün bir parça, her gün bir parça yavaş yavaş çeviriyor.
32:05Bu hanımefendi, bu kadın New York'a ilk geldiği zaman polislerin gazetesinde çalışmaya başladı.
32:14Hastane meselesinde hasta rolü yaparak bir şekilde sızıyor hastaneye.
32:1910-15 gün kalıyor ve ondan sonra hastanenin iç yüzünü hastaneye silkeleyen bir rapor yazıyor.
32:27Ve o rapordan sonra basında yeni bir akım başlıyor.
32:32Özellikle kadın gazeteciler için başlıyor.
32:34O türde acar muhabir gibi bir şey olduğunu zannediyorum.
32:38Öyle söyleyebilirim.
32:39Yani o ekolünde başlangıçtaki kişisi, ilk kişisi, kurucusu yani.
32:44Onun teknik bir adı var şu anda hatırlamıyorum.
32:46O tarza bir şey söylüyorlar.
32:49Onu şimdi hatırlayamıyorum.
32:51İlginç bir kadın hakikaten Nellie Bly.
32:53Çok çok ciddi.
32:54Jesse White Mario'ya gelelim.
32:56Garibaldi gazeteci, aktivist, devrimci.
33:01Ama hep onun adını biraz önce de konuştuğumuz gibi Garibaldi'nin yanında duyduk.
33:0719. yüzyılda ise ismi bilinmeyen bir sürü cesur kadınlar var.
33:13Sence tarih devrimleri ve mücadeleleri hep erkeklerin mücadelesi ve hikayeleri olarak mı bize anlatılıyor?
33:21Bugün buradan geriye baktığımızda bunu söyleyebilir miyiz?
33:25Bu cümle kurulabilir.
33:27Zaten tarih hangi tarih?
33:29Sanıyorum tarihte bir hani yukarıdan aşağıya yazılan bir tarihten söz ederler.
33:35Egemenlerin tarihinden söz ederler.
33:37Kahramanların tarihinden.
33:38Orası da genellikle erkek ağırlıklı bir şeydir zannediyorum.
33:42Yani katılıyorum, söylediğine katılıyorum, düşünmeye çalışıyorum.
33:49Ama kadınlar bunu deliyorlar artık.
33:52Son senelerde giderek hızlandı yani.
33:54Bütün bu egemen ve erkek bir tarihin yol açıyorlar kendilerine ve çok daha yeni zannediyorum.
34:07Yani zaman nereye doğru götürecek bu işi bilmiyorum.
34:10Ama ellerinden geleni yapıyor kadınlar ve bize yeryüzüne dair daha farklı okumalar geliştiriyorlar.
34:16Daha farklı şeyler sunuyorlar.
34:19Tabii popüler olabildikleri ölçüde bize geçiyor bunlar.
34:24Popüler olmadığı zaman her şey orada sınırlı bir alanda kalıyor.
34:27Popülerlik hem zehir hem panzehir. Garip bir şey.
34:30Ya sonuçta dönem kadınların dönemi artık.
34:32O patriarkaya karşı da bir hayır diyebildiğimiz ve kendi sesimizi duyabildiğimiz bir dönem.
34:37Ben bundan memnunum açıkçası.
34:39Yani bazı şeylerin pulları dökülüyor.
34:42Romanda Osmanlı ile ilgili de bir bölüm var.
34:46Osmanlı'yı içeriden okuyoruz ama sen dışarıdan bir perspektif vermişsin kitapta.
34:52Süveyş kanalı açılırken Osmanlı'nın neden törene katılmadığını bize anlatır mısın?
34:58Bu emperyal bir inat olabilir mi?
35:01Peki. Şimdi birincisi Osmanlı'ya dışarıdan bakmak.
35:05İkincisi Osmanlı-Süveyş açılış törenine niye katılmadı?
35:08Neden katılmadı? Sanıyorum o bir…
35:13Bu arada bunlar romanın çok can alıcını okuyorlar.
35:16Sahi mi? Bilmiyorum. Nasıl algılandığını bilmiyorum.
35:18Teşekkür ederim. Pek kimseden tepki almadığım için kim ne düşünüyor çok fazla bilmiyorum yani.
35:26Neyse. Belki zamana bağlı bir şeydir.
35:28Zamandır tabii ki.
35:30Osmanlı'ya dışarıdan bakmak meselesi çok uzun zaman önce.
35:34Emin değilim ama galiba bu şeyi bana Ethem Eldem Hoca'nın bir makalesinden kapalı.
35:39Yıllar önce okuduğum bir yerden kalmış olabilir.
35:42Yani Osmanlı'ya ve ben de benimsedim bu tavrı.
35:45Çünkü biz çocukluğumuzdan beri Osmanlı dediğimiz zaman esas olarak bir payitaht ağırlıklı bir şey.
35:52Fiziksel olarak da şehirde izlerini görüyoruz.
35:56Herhangi bir Osmanlı söz konusu olduğu zaman İstanbul'da da payitaht ağırlıklı bir şey var.
36:02E tarihçiler de zaten saraydı maraydı onun peşinde genellikle.
36:07O tür tarihçiler.
36:09Efendinin kalemleri.
36:13Halbuki Mısır'dan baktığın zaman Osmanlı'yı farklı okuyorsun.
36:17Yani ne bileyim Arnavutluk'tan baksan başka okursun.
36:20Irak'tan baksan başka okursun.
36:22Bence Osmanlı'ya bir de başka açılardan bakalım.
36:24Hep aynı açıdan hep payitahttan bakınca ezbere dönüşüyor.
36:27Ve hep aynı şeylerin tekrarına dönüşüyor.
36:29Ve gayet mutlu müreffeh oh oh bir şey oluşuyor.
36:32Halbuki dışarıdan baktığın zaman Osmanlı'nın çıplak tarafları daha iyi görünüyor.
36:37Açıkçası mesela Süveyş meselesinde yani iki kelimeyle iki cümleyle geçiştirilir bir şey değil.
36:42Çünkü Mısır'la Osmanlı ilişkisi çok karmaşık bir şey.
36:45Yani biliyorsun Mısır neredeyse Kütahya'ya kadar mı Afyon'a kadar mı bir yerlere kadar Mısır ordusu geldi.
36:55Osmanlı'nın başı beladaydı.
36:57Yani Mısır Osmanlı'nın üzerine yürüdü.
36:59Fakat Mısır'ın zenginliği İstanbul'a aktı.
37:0219. yüzyılın bir yerlerinde İstanbul'da Mısır modası başladı.
37:06Mısır'la o payitahtın ilişkisi biraz karmaşık, çok karmaşık.
37:11Ve şey şimdi neydi o Hidiv, Hidiv İsmail İstanbul'a geldi.
37:18Bazı kazanımlar elde etmek için mis bir genişlik ferahlık elde etmek için çok ciddi rüşvetler ödedi.
37:25Çok ciddi rüşvetler ödedi.
37:27Osmanlı aslında törene nasıl eder?
37:32Bizde bir laf var.
37:33Yine kaçıyor olabilirim ama belki bir yerden bağlarız.
37:36Bağlayacaksın eminim.
37:37Galip edalı mağlup var.
37:39Yani Türkçe'de bizim hatırlıyorum ama okuldan, okul yıllarımızdan geçmiş bir şey.
37:43Artık bir şiirden mi geçti, nereden geçti bilmiyorum ama galip edalı mağlup diye bir kavramı ben hatırlıyorum.
37:50Bilmiyorum sizin hafızanda böyle bir şey var mı?
37:52Aslında yenilmiş ama havasından geçilmiyor yani.
37:55Yenilgiyi kabul etmeyen bir edası var.
37:57Güzel bir şey var.
37:58Böyle bir şey hatırlıyorum ben çocukluğumdan ortaokul yıllarımdan herhalde bir yerde okuduk herhalde.
38:03Galip edalı mağlup.
38:04Osmanlı'da bence o süreç meselesinde Osmanlı orada işi kaybetmiş.
38:09Sürecin dışında kalmış.
38:13Sürece müdahale edecek gücü yok.
38:15Süreç başka bir dinamiklerle çok tıkır tıkır işliyor ve yapacak hava kasılmak dışında yapacak bir şey yok.
38:23O yüzden oraya gitmiyor.
38:24Çünkü orası bizim toprağımızdır padişah.
38:26Niçin oraya gitsin?
38:27Orada zaten adamımız var gibi böyle bir cevaplar geçiştiriyor.
38:30Harika oldu.
38:31Son soru.
38:32Emin miyiz?
38:33Evet.
38:34Valla son soru bitiyor artık.
38:35İlhami Algör'ün seyahat ajantesinde yolculuk etmek isteyenlere ne uyarı yaparsın?
38:41Bir tane hakkın var.
38:43Yolculuk etme.
38:44Fiziksel mi?
38:45Şuraya gidin anlamında mı yoksa?
38:47Seyahat ajantesi gibi İlhami Algör.
38:49Destinasyon mu vereceğim?
38:50Evet.
38:51Ben başka bir şey önermek istiyorum.
38:53Buyurun.
38:54Bir kere hafif gidin.
38:56Hafif gidin.
38:57Büyük valizler, çok çantalar bilmem neler bilmem neler bilmem nelerle gitmeyin.
39:01Daha hafif gidin.
39:02Mümkünse hafif gidin.
39:03Şimdi ben bir senesi Vietnam'daydım.
39:06Vietnam'da bir sevgilim vardı ve onu Amerikalı biriydi.
39:12Orada gazeteciydi.
39:13Orada 3-4 ay ben Vietnam'da yaşadım ve o sürenin içinde bir aralıkta sevgilimin
39:20tatil paketi, bir haftalık bir tatil paketi vardı.
39:23Tayland'ın bir adasına gidiyorduk.
39:25Beni de götürebiliyordu.
39:26O şey tanıyordu beni.
39:29Gittik.
39:30Ul Puzon bir kumsal deniz orada.
39:34Deniz yalnız denizin rengi biz Akdeniz ışığına alışkınız ya.
39:38Akdeniz renklerine.
39:39Deniz biraz koyu bir yeşil yani.
39:41Biraz bir garip geliyor.
39:43Uzaktan bir…
39:44Her anca ağız çıkacak gibi geliyor.
39:46Bir kızla bir oğlan geliyor oradan ama yavaş yavaş yaklaştıkça Türkçe kelimeler
39:51duymaya başlıyor.
39:52Neyse geldiler bunlar orada bir yerde durdular.
39:55Bir mekan arıyorlar konaklamak için ya da bir şey için.
39:59Kız bir türlü beğenmiyor bir yeri ve orada böyle bir problem bir şey anlatabiliyor
40:05muyum yani?
40:06Oğlanı ta başka bir uca gönderdi.
40:10Gitsin çocuk problemi çözsün bilmem ne.
40:12Tatile gideceksiniz abi veya abla veya kardeşleri veya sizin ruhunuzu bir gideceğiniz
40:18lokasyona göre ayarlayın.
40:20Eğer kültürel olarak sizi bir şoka sokacaksa gitmeyin ya da giderken kendinizi hazırlayın
40:26yani.
40:27Yani bilmiyorum bu bir şeye yaradı mı bu söylediğim.
40:30Yani bu kızı suçlamayayım.
40:31Tersi de olabilirdi.
40:32Kız onu bir yere götürmüş olabilir.
40:34Oğlan da o yalpalamayı gösterebilir.
40:36O benim çok dikkatimi çekti yani.
40:38O mızmızlık, o beğenmezlik ya beğenmiyorsan müdahale et çocuk.
40:44Sen de git sen çöz problemi.
40:46Ne demek istedim anlatabiliyor muyum?
40:48Yani tatil yerlerinde buna benzer mızmızlıkları galiba ben çok gördüm.
40:52Yani bu memnuniyetsizlikleri ve onların ifade ediş bir türlü var.
40:55Bir problem senin de problemin yani.
40:57Sen de çözebilirsin diye düşündüm.
40:59Konuyu aştım mı?
41:00Açtın çok güzel oldu.
41:01Şimdiye kadar vermediğim cevaplara bir miktar beni mazur gösterdin.
41:04Çok netti.
41:05Teşekkür ederim.
41:06Sağ olasın.
41:07Katıldığın için çok teşekkür ederiz.